Her gün, her saat, her dakika değişen yaşam koşulları içinde çırpınıyoruz. Hızla akan zamanın içinde ne olduğumuzu, neler yaptığımızı, nereye varmaya çalıştığımızı bile sorgulamaya zaman bulamadan ilerlemeye zorlanıyoruz. Bu durumu, düşünsel-teorik zeminde bir kayıp olarak değerlendirebiliriz. Düşünsel-teorik zeminde yaşadığımız bu kayıp durumu, yine yaşam koşullarının dayatmaları altındaki pratik alanımızın da hızla elimizin altından çekilmesiyle sonuçlanıyor. Elde ne teori kalıyor ne de pratik!
Yapıp etmelerimiz, sıklıkla çevresel faktörler tarafından belirlenirken; düşüncelerimiz de sıklıkla çevresel faktörlerin etkisi altında erimeye ve değişmeye zorlanıyor. “Bağımsız bir birey” olma düşüncesi çevremizde dolaşırken, anlamlı toplumsal ilişkilerden kopmaya zorlanıyoruz. Bu durum bir çelişkiyi beraberinde getiriyor. Çünkü “birey” kavramı, ancak kendi varlığının ve özgün taraflarının farkında olma durumu ve aynı zamanda kurulan “anlamlı” toplumsal ilişkiler bütününü altında anlam kazanabilir.
Gündelik yaşantımız, geçmişimiz, hedeflerimiz, duygularımız ve geleceğimiz… Çelişkilerin sarmaladığı dünyamızda var olmak için kimi zaman profesyonel destek ihtiyacı hissediyoruz. Profesyonel destek veren uzmanların da yardım alma ihtiyacı günden güne artıyor.
Yine de onca şeye rağmen, var olma ve mücadele ederek teori-pratik birliğini kurma arzumuz devam ediyor. Arzumuzun teorik ve pratik zeminini bulmak için arayışımız sürüyor. İşte Praksis Psikoloji tam da bu arayışa ortak olma iddiasıyla, kendi sınırlarının farkında olarak ortaya çıkıyor. Varlığını bir iddiayla birleştiriyor: Yeni bir yaşam arzumuzun teorik ve pratik zeminine katkı sağlamak.
Praksis Psikoloji yola çıkıyor…